Gıdalardaki Katkı Maddeleri 13

Prof. Dr. Hasan DOĞRUYOL

Katkı maddelerinin büyük bir bölümü maalesef insan sağlığı için zararlı maddelerdir. Bu zarar, çoğu kere alınan maddenin miktarına bağlıdır. Bazı özel durumlarda ise çok küçük miktarlarda olsa bile maddenin ortamda bulunması zararlı olabilmektedir. Geçen yazılarımızda bir kısmından bahsettiğimiz zararlı etkileri anlatmaya devam edelim.

KANSER RİSKİNDE ARTMA

FDA (ABD Gıda ve İlâç İdaresi) 1994 yılında gen mühendisliği ile elde edilmiş olan inek büyüme hormonunu (Bovine Growth Hormone-rBGH) sağmal ineklere zerk ederek onlardan bol miktarda süt elde etmeyi amaçlamıştır. Bu hayvanların verdiği sütün içinde normalin 400-500 katı fazla miktarda insülin benzeri büyüme hormonu (Insulin-Like Growth Factor-IGF-1), tespit edilmiş ve bu yüksek miktardaki hormonun meme, prostat ve kalın bağırsak kanseri oluşturma riski doğurduğu bilim adamlarınca ifade edilmiştir. Yapılan araştırmalarda, vücutlarında bu hormonu yüksek oranda taşıyan kişilerde kanser riskinin fazla olduğu bulunmuştur. Bu hayvanların sütlerinde ayrıca antibiyotik artıklarına da rastlanmış ve bu artıkların da toplum sağlığı açısından risk oluşturduğu ifade edilmiştir. Bu sütler ayrıca cerahat, bakteri ve yağ oranları bakımından normal ineklerin sütlerinden daha yoğun bulunmuşlardır. Kanada’da 1998 yılında inek büyüme hormonu (Bovine Growth Hormone-rBGH) verilen sıçanların prostatlarında ve tiroid bezlerinde tümör gelişimi tespit edilmiş ve hormon piyasadan kaldırılmıştır. Ortak pazar ülkelerinde 1994 yılından beri yasak olmasına rağmen, Amerika’da hâlen kullanılmaktadır.

GIDA ALERJİSİ

Son zamanlarda alınan gıdalara karşı alerjilerde artış gözlenmekte ve özellikle çocuklarda bu artış % 8’lere kadar çıkmaktadır. Bu duruma, gen mühendisliği yoluyla elde edilmiş gıdaların da etkisi vardır. Gıda alerjisi olan şahıslarda alerji bulguları, hafif bir rahatsızlıktan ölüm hâline kadar varabilen çeşitlilik sergileyebilir. İnsan vücudu, özellikle daha önceden hiç temas etmediği bir proteinle karşılaştığında çok aşırı bir şiddetle reaksiyon verebilmektedir. Gen mühendisliği ürünlerinde bu tehlike daima gündemdedir. Kaldı ki bu ürünler piyasaya sürülmeden önce emniyetli olup olmadıkları, alerjiye yol açıp açmadıkları yönünden bir kontrolden geçirilmemektedirler. Bu genetik ürünlerin etiketlerde belirtilmemesi de alerjik bünyeli kişiler için çok büyük bir risk oluşturur. Aslında bir genetik mahsûlün alerjik etkiye sahip olup olmadığını ortaya koyacak bir test de mevcut değildir. Bir kişide alerjik olan madde diğerinde aynı etkiyi göstermeyebilir. Bunun için gönüllüler üzerinde geniş katılımlı araştırmalar yapılması gerekir.

Brezilya cevizi (Brazil nut) geninin soya fasulyesine katılması ile elde edilmiş olan soya, daha önceden bu cevize karşı hassasiyeti olan kişilerde ölümcül alerjik reaksiyonlar oluşturmuş ve bu durumun bir salgına yol açması son anda önlenmiştir. Hâlbuki elde edilen bu genetik ürün, hayvan deneylerinden emniyetli olarak çıkmıştı.

ANTİBİYOTİKLERE KARŞI DİRENÇ GELİŞMESİ

Yabancı genetik materyal başka canlıya verilince, bu genler (sözgelimi antibiotic resistant marker genes-ARM) canlının diğer genleri ile de bağlantı kurar. Eğer antibiyotiğe karşı dirençlilikle işaretli bir gen, yeni konağa başarılı bir şekilde yerleştirilirse artık bundan sonra bir belirteç gibi işaretleme işlevi görür ve bu özellik artık yeni nesillere de taşınır. Fakat bu genler çevredeki hastalık yapan bakteri veya mikroorganizmalarla veya bunları yiyen insan ve hayvanların bağırsaklarındaki mikroplarla da birleşebilir. Bu şekilde antibiyotiklere karşı dirençli birçok bakteri türeyebilir ve bu durum toplum sağlığını tehdit edebilir. ARM genleri taşıyan genetik ürünlerin Avrupa pazarlarına girmesi yasaktır.

TOPRAKTA VE ÜRÜNLERDE İLÂÇ ARTIKLARININ ARTMASI

Haşere ve ayrık otlarına karşı genetik dirençli ürün üreten çiftliklerde iddianın aksine daha fazla haşere ve ayrık otu ilâcı kullanılmış olduğu gözlenmiştir. Bu çiftliklerde çiftçiler geniş tesirli ayrık otu ilâçları kullanmaya mecbur kalmaktadırlar. Bu ilâçlar esas ürünlere dokunmayıp sadece ayrık otlarını öldürür. Yeşil olan her şeyi öldüren bu ilâçların toprak ve çevredeki miktarı da giderek artar. Aslında haşere ilâcı üreten de, ayrık otu ilâcı üreten de ve bunlara karşı dirençli genetik bitkilerin üretilmesi için araştırmalar yapan da hep aynı firmalardır. Bu firmalar birleşik kaplar misali çalışmaktadırlar.

GENETİK KİRLENME

Genetik ürün üreten çiftliklerden rüzgâr, yağmur, kuş, arı ve çeşitli böcekler yoluyla yayılan polenler komşu tarlalara geçmekte ve oluşan kirlenme «Genetik Kirlenme» organik tarımı tehdit altına almaktadır. Aslında genetik kirlenmenin önlenebileceği fikri artık maalesef geçerliliğini kaybetmiştir. Bundan dolayı Ortak pazar ülkeleri, tarım ürünlerinde bir genetik materyal limitini kabul etmek mecburiyetinde kalmışlardır. Bu ürünler canlı organizmalardır, normalden daha çok ürerler, göç ederler, mutasyona uğrarlar ve gen materyallerini nesilden nesile geçirirler. Genetik kirlenme, kimyevî ve nükleer kirlenmeden daha korkunçtur. Çünkü kimyevî ve nükleer kirlenme zamanla etkisini azaltıp nihayet kaybolur, fakat genetik kirlenme artarak devam eder.

FAYDALI BÖCEKLER VE GÜBRELEMEYE ZARARLARI

Bilim adamları genetik ürünlerin topraktaki faydalı böceklere, toprak bakterilerine, arılara ve kuşlara zarar verdiklerini doğrulamışlardır. Bu ürünlerden göçmen kuşlar tarafından alınan genetik materyal, onların bağırsaklarında bulunan ve normalde insanları etkilemeyen kuş gribi virüsüyle etkileşip insanları da etkileyecek özellik kazanmış olabilir. Belki de son yılların kâbusu kuş gribi hastalığının sebebi, gen yapıları değiştirilen ürünlerden alınan DNA moleküllerinin göçmen kuşların bağırsaklarında bulunan kuş gribi virüsleriyle birleşmesiyle yeni ve insanlara da etkili bir virüsün meydana gelmesiyle ilgilidir. Bu bir varsayımdır fakat ilmî temelden mahrum değildir.

«SÜPER AYRIKOTU» VE «SÜPER HAŞERE» OLUŞTURMA

Gen mühendisliği ürünleri; ayrık otu ilâçlarına ve haşerelere karşı da dirençlidirler, hattâ kendi haşere ilâçlarını kendileri üretirler. Bu durum tehlikeli bir probleme yol açar. Bu ürünlerle karşılaşan haşereler, onlara zarar verebilmek için yeni imkânlar geliştirirler ve çoğalırlar. Bu sefer bu «süper haşere»lere karşı daha kuvvetli ilâç üretmek zarureti ortaya çıkar.

Ayrık otları da ortama uyum sağlar ve esas ürüne aşılanmış genleri çalabilir. Yabanî hardal bitkileri, ilâca dirençli kozla tohumunun bu özelliğini çalmış ve bir «süper ayrıkotu» türü ortaya çıkmıştır. Lâboratuvar ve tarlada gerçekleştirilen araştırmalarda gösterilmiştir ki, pamuk böceği genetik ürün içinde belli bir süre yaşadıktan sonra bir «süper haşere» hâline geçmekte ve haşere ilâçlarının çoğuna karşı direnç göstermektedir.