151. SAYI TAKDİM…

Kıymetli Okuyucularımız,

Eski asırlara göre insanlık, ömrünün mühim bir kısmını mekteplerde geçiriyor. «Yuva»da başlayıp yüksek okula, hattâ doktora ve ötesine uzanan tahsil; insan ömrünün tam da gelişme, olgunlaşma ve bir şahsiyet kazanma çağını tamamıyla kaplıyor. Anne-baba, akraba, komşu, mahalle ve usta, hepsi yerlerini; mektebe bırakmış durumda. Öyleyse beklenti de aynı nisbette büyüyor.

Tahsil ne kazandırıyor? Neler kazandırmalı?

Özlü bir kıstası Yûnus Emre Hazretleri vermiş:

İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin,
Ya nice okumaktır? (Yûnus Emre)

Kendini, haddini bilmenin yolu ne?

Okumaktan mânâ ne;
Kişi Hakk’ı bilmektir.
Çün okudun bilmezsin;
Ha bir kuru emektir. (Yûnus Emre)

Hakk’ı bilmek: Mârifetullah… Kişinin kalben Cenâb-ı Hakk’ı tanıması.

Çünkü;

Eser müessirinin şahididir.

Sanat sanatkârının şahididir.

Çünkü;

Esas tahsil de «Mârifetullah»tır.

Gerçek ilim; insanın kendini, kulluğunu ve varlık gayesini bilmesi… Bu bakışla kâinâtın yaratılış sebebini idrak etmesi. Bu vazifenin Hak katından bir hakikî rehberi var:

Kur’ân-ı Kerim…

Mehmed Akif de bu şuurla hedef koyuyor:

Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhâmı
Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm’ı!..

Sanatın sanatkâra şahitlik etmesine mâni olarak, nûrun üstünü örterek, görmezden gelerek, bilimcilik, tahsilcilik oynamak, Necip Fazıl’ın; «Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmak!..» dediği gibi, aslında tam bir cehâlet…

Tahsile; geri kalmış halkları, ilerlemiş milletlere yetiştirme gayreti olarak bakanlar var. Hâlbuki, asrın idraki, mâneviyatsız, gerçek sanatkârdan habersiz olunca, «tek dişi kalmış» canavar medeniyetinden ibaret. Bizim gayemiz ve ufkumuz olmaktan uzak.

«Terbiye»siz bir tâlim, «insaf»sız bir teknoloji, «adâlet»siz bir hukuk, sanatkârdan habersiz bir tahsilin neticesi…

Bizim gayemiz:

GERÇEK İLİM ve TAHSİL

İnsana kendini ve Rabbini, böylece insanlığını ve haddini öğretecek bir ilim.

Bilimi, fenni, tekniği ve teknolojiyi; insanlığı ezmekte, yok etmekte değil; insanlığa, mazlumlara, mahrumlara hizmet etmekte kullanacak ve kullandıracak bir ilim…

Göklere tırmanacak binalar dikme yarışında değil; gönül mîrâcında fert ve cemiyeti ideal insanlığa, hayrın kemâline, rahmet insanı olma kıvamına yükseltecek bir tahsil.

Ömrümüzü verdiğimiz, nesillerimizi kapılarına yığdığımız mekteplerde, bu incelikleri taşıyan bir ruh, bir ideal ve kökü muhteşem mâzîde, gözü muhteşem istikbalde olan bir müfredat ve bu gayeyle mütenâsip bir eğitim kadrosu…

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; Kur’ân ve Sünnet’e dünden bugüne yöneltilen iftiraların iç yüzünü ortaya serdi.

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi; «Mes’ûliyetlerimiz»i kaleme aldı. Rabbimiz’e, neslimize, ailemize ve cemiyetimize karşı vazifelerimiz…

İnsan kendini tanıdıkça, iç dünyasındaki bozuklukları tespit edip düzeltmeye çalışmak zorunda. Bu mânâda, Bâtınî Haramlardan «Haset»le mücadele de Hazret-i Mevlânâ’nın Sır ve Hikmet İncileri’nde anlatıldı.

Muharrirlerimiz; eğitimin bir meslek kazandırmaktan ziyade, bir insan inşâsı, insana bir dünya görüşü kazandırma gayreti olduğunu ifade ettiler. Dînî eğitimin ihlâs ve niyet boyutundaki ehemmiyetini vurguladılar. Tahsil merkezlerinde geçen onca yıla rağmen, hapishaneleri dolduran on binlere yani suçun önünün alınamayışına temas ettiler.

Hazret-i İbrahim, hac ve kurban da dosyamızda anlatılan şahsiyet ve mevzular oldu.

Şiir de hikemî tarzıyla tâlim ve terbiyenin, edep ve edebiyatın hizmetkârı olan bir âlet, bir vasıta aslında…

Anladım işi, sanat Allâh’ı aramakmış;
Mârifet, bu! Gerisi yalnız çelik-çomakmış. (Necip Fazıl)

Yüzakıyla…