144. SAYI TAKDİM

Kıymetli Okuyucularımız,

Rahmet yoksa dünya bir çöl…

Rahmet varsa, çöller engin birer deryâ…

Öyleyse iki dünyada da «rahmet»ten uzak kalmamalı. Âlemlere Rahmet olan Sevgili’yle gönüller daima beraber olmalı.

Lâkin, Rahmet ile beraberlik kolay değil. O Âlemlere Rahmet, kendi yüce mânâ ve mahiyetine zıt ahval ile beraber bulunmaz. İnkâr karanlığı varsa rahmetin nûru parıldamaz orada. Zulüm ateşi varsa, oradan rahmet buharlaşır. Kibir, bencillik ve cimrilik varsa, oradan rahmet bulutları uzaklaşır. Zıtlar bir kalpte birleşemez, birbirini iter ve yok eder.

O hâlde, hep o tercih suâli karşımızda:

KİMLE BERABERSİN?

“Çöle İnen Nur Bütün Cihana Rahmet Oldu.”

Gönülleri kuraklaştırıcı ve çölleştirici fısk u fücur ehliyle mi? Yoksa gönüllere bahar getiren ve yarınları cennet eyleyen sâlihlerle ve sâdıklarla mı?

KİMLE BERABERSİN?

İlâhî tâlimat:

“…Sâdıklarla Beraber Olun.” (et-Tevbe, 119)

Beraberliğin muhabbetle olan derin bağını ve iki dünyada neticesini ifade eden nebevî düstur ve müjde:

“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96)

Öyleyse;

KİMLE BERABERSİN?

Bu dünyada O’nunla beraber isek, öbür dünyada da O Rahmet Bulutu’nun gölgesinde, O Hamd Sancağı’nın teminatı altında oluruz.

Yâ Rab! Bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret! (M. Âkif)

Kış geceleri; karanlık ve soğuğuyla bizleri evlerimize doluştururken, yapayalnız gönülleri de buğulandırmakta. Sahi etrafında beraber olduğumuz aile ocağımız ne kadar tütüyor? Ya komşuluk ocağı? Akrabalık ocağı?

Sosyalliğimiz / içtimâîleşmemiz, sosyal medya sanallığı ve sun‘îliği kadarla mı kalıyor yoksa?

O’nunla beraberlik; bencil bir yalnızlığa asla müsaade etmez. Anne-babaya ihsan, sıla-i rahim, eş ve dosta vefâyı da şart koşar. O ki, «yalnız» kendisine lutfedilmiş mîracdaki Hakk’ın selâmını dahî; «Aleynâ ve alâ ibâdillâhi’s-sâlihîn!» diyerek aldı. Allâh’ın selâmını tek başına değil, sâlih kulları da katarak aldı.

Öyleyse o sual bütün mânâlarıyla karşımızda:

KİMLE BERABERSİN?

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; beraberlik sırrını, bir araya getirildiğinde öldürücü olan zehirlere veya şifâ olan ilâçlara benzeterek, sadâkat ve gönül beraberliğinin, kalbî irtibat ve alâkanın, fert ve toplumu inşâdaki ehemmiyetini ortaya koydu.

Dostluklar, bir karışıma benzer. Yanlış karışımlar yapıldığında nasıl zehir meydana geliyorsa, yanlış dostluklarda da aynısı oluyor.

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Üstâdımız; «Çöle ve Bütün Cihâna İnen Nûr»un inşâ ettiği huzurlu aile ve takvâlı toplumu kaleme aldı. Gönlünü dergâh hâline getiren Hak dostlarından Mahmud Sâmi RAMAZANOĞLU Hazretlerini de yâd ederek…

Mevlânâ Hazretleri’nin gönül deryâsında ise; halvetin hakikî mânâsı, Hak dostlarıyla sohbetin zarureti ve ruhbanlığın men edilmesindeki sır ve hikmetler parıldadı.

Yazarlarımız; modern yalnızlığı, teknolojik sosyalliğin mânâsızlığını, aile büyüklerinin huzurevlerine uzaklaştırılarak, çekirdek ailelerin huzursuzlaştırılışını dile getirdiler. Ne münevverin fildişi kulesine ve ne de dindarın çilehânesine çekilme lüksünün bulunmadığı bir tebliğ, emr-i bi’l-mârûf ve tesânüd çağını idrâk ettiğimizi vurguladılar. Psikolojik rahatsızlıkların da yalnızlıkla alâkasını belirttiler. Beraberliklerin şartı sadâkat da vurgulandı.

Bosna’dan seyahat notları, Filibeli Ahmed Hilmi’nin, acılarla başlayan ve sürgünlerde sürgün verip yeşeren mânevî hayatı ve İbrahim bin Edhem Hazretleri’nden Arif Nihat ASYA’ya, Nureddin Zengî’den Sultan Vahdeddin’e birçok sîmâ dergimizin sayfaları arasında sizleri bekliyor.

Şairlerimiz;

Onlar da kimsesizlerin kimsesi olmaya çağırıp; «Kimsesizler Kimsesi!» olan, her birimize şahdamarımızdan daha yakın olan Hak Teâlâ’ya niyaz ettiler…

Yüzakıyla…