ZALİMİN YANINA KALMAZ

YAZAR : Sami GÖKSÜN

sgoksun_yuzakidergisi_mart2016

Zulüm, hukuken ve ahlâken yapılması yasak olan bir harekettir. Zulüm adâletin zıddıdır. Dînimiz İslâm’ın en çok sakınmamızı istediği suçlardan birisi de zulümdür. Karanlık ile alâkalı olan bu davranış, her türlü fenalığı içinde barındırmakla dünya ve âhiret için tehlikeli bir uçurumdur.

Bilinmektedir ki; dünyadaki hâdiseler, ister ferdî ister içtimâî olsun nur ve karanlık gibi iki esaslı mecrâda geçmektedir.

Nur; hak, hayır, iyi, güzel hâdise ve duyguların umumî ifadesi olduğu gibi, karanlık da; bâtıl, şer, fena, çirkin her türlü mel‘anetlerin, aşağılık duygu ve hareketlerin müşterek kelimesidir. Bir mânâda zulüm, yüzünü nurdan karanlığa çevirmektir.

Necip Fazıl’ın dediği gibi:

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.

Kirli ve karanlık zulümlerin en çirkini Allâh’ı tanımamaktır. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de şirkin en büyük zulüm olduğu ifade edilmektedir. Noksan sıfatlardan münezzeh olan ve bir mübârek nâm-ı şerîfi de Hak olan Rabbimiz asla zulmetmez. Cenâb-ı Hakk’ın müstehak olanlara azap ve kahırları ise, kullarının kendi kendilerine zulümlerinin neticesidir. Yüce Rabbimiz bu mevzuda şöyle buyurmaktadır:

“Allah, insanlara hiç zulmetmez fakat insanlar kendilerine zulmederler.” (Yûnus, 44)

İnsanın esas gayesi ve vazifesi: Hakk’a, fazîlete, hayra ve nûra koşmak olduğundan, bâtıllara, şerlere, fenalık ve ahlâksızlıklara, karanlıklara kayması haramdır. Bu itibarla zulmün her çeşidinden sakınmak lâzımdır.

Âhirete inanan, bir gün yaptıklarından hesaba çekileceğini düşünen bir kimse kimseye zulmedemez. Âhiret inancı mazlumlar için de bu mânâda ferahlatıcıdır.

Nitekim şu hâdise bu noktayı ne güzel açıklar:

Zalimin biri; uzun bir zaman, yoksul olan mağdur bir insana kan kusturmuş, onu her şeyden mahrum etmişti. Ocağını söndürmüş, çoluk çocuğunu perişan bir hâle düşürmüştü. Bu zulüm böyle sürüp giderken, canı boğazına gelen zavallı mazlum; canını dişine takıp zalime şöyle seslenmiş:

“Ey zalim! Sen zulmüne devam ededur. Fakat şunu bil ki bana karşı yaptığın haksızlıkların cezasını şu dört yerde mutlaka çekeceksin:

 Ölüm, bir gün hepimizi alıp götürecektir.

 Kabir hepimizi içine alacaktır.

 Kıyâmet hesaplaşmasında hepimiz bir arada toplanacağız.

 En büyük hesap sorucu Allah -celle celâlühû- aramızda haklıyla haksızı ayıran en büyük ve en doğru hükmü verecektir.”

Gerçekten insanlar bu neticeleri ve hakikatleri düşünse, âhirette hesaba çekileceğine inansa haksızlık yaparak zulüm yapabilir mi? Başkalarının hak ve hukukuna tecavüz edebilir mi? Başkalarını ağlatıp bundan zevk duyabilir mi? Günümüzde yapıldığı gibi her türlü vahşete seyirci kalabilir mi? Yapılan barbarlıklara duyarsız kalabilir mi? Dünyanın gözü önünde Suriye’de ve diğer yerlerde yapılan her türlü zulme kayıtsız kalabilir mi?

Ancak şu da bir hakikattir ki, zalimin yaptıkları elbet yanına kâr kalmayacaktır. Eğer haksızlık yaparak zulüm işleyenler, kendi aralarında anlaşarak fesada çalışır ve diğerlerinin haklarına tecavüz ederlerse; Allah -celle celâlühû- onları günü geldiğinde yok ederek tarih sahnesinden siler atar. Bu yüzdendir ki, bir millet belki küfürle uzun ömürlü olabilir, fakat zulümle asla uzun ömürlü olamaz. Zulüm yapan devletlerin, milletlerin, hattâ fertlerin ömürleri kısa olur. Allah -celle celâlühû- mazlumların intikamını mutlaka alır. Mazlumun âhı zalimleri mahv u perişan eder.

Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu konuda insanlığı şöyle ikaz eder:

“Mazlumun bedduâsından sakının. Çünkü onun duâsı ile Allah -celle celâlühû- arasında (kabulüne mâni) bir perde yoktur.” (Buhârî, Zekât 41, 63; Müslim, Îmân 29, 31)

Bu zamanda yüreğimizi kanatan çok elem verici Suriye hâdisesi, bizleri derin bir düşünceye sevk etmektedir. Elimizden ne gelirse onları yapmalıyız ve en azından duâlarımızla yanlarında olmalıyız. Edenin bulacağına da inancımız tamdır bi-iznillâh-i Teâlâ.

Ecdâdımız;

“Çalma kapıyı, çalarlar kapını.” demişlerdir.

Zulüm yapan da bilmelidir ki, kendisine de bir gün birileri zulmeder. Hem dünyada ve hem de âhirette yaptığı zulmün karşılığını bulur.

Zalimler sanmasınlar ki yaptıkları zulüm devamlıdır. Cenâb-ı Hak sadece onların yaptıklarının karşılığını tehir etmektedir ve bunun da böyle olduğunu Kur’ân-ı Kerîm’inde şöyle beyan buyurmaktadır:

“Sakın Allâh’ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma; gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne kadar onları ertelemektedir.” (İbrahim, 42)

Yüce Rabbimiz hiçbir zalimin işlediği zulmü karşılıksız bırakmamıştır ve bırakmayacaktır da. Nemrutların, Firavunların, Şeddâtların, Ebû Cehillerin, Allah Rasülü’nü yalanlayanların, İslâm’a ve Kur’ân’a küfredenlerin hangisinin yaptıkları yanlarına kâr kaldı? Hiçbiri Allâh’ın adâletinden kaçamadılar. Daha büyüğünü de âhirette göreceklerdir.

Zalimler, o günde yaptıklarına karşılık azabın şiddetini görünce ellerini ısıracaklardır. Onların bu hareketlerini Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de şöyle haber vermektedir:

“O gün zalim kimse ellerini ısırıp;

«Keşke Peygamber’le beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene, keşke falancayı dost edinmeseydim.

Andolsun ki beni, bana gelen Kur’ân’dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımsız bırakıyor.» der.” (el-Furkān, 27-29)

Zalimlerin bu feryâdına, cehennemin uğultusundan başka bir cevap olmayacaktır.

Yüce Rabbim tüm mazlumlara yardım eyleye! Zalimleri de kahr u perişan eyleye! Mü’minlere basîret nasip eyleye!

Tez zamanda zulüm altındaki kardeşlerimize yüce Rabbim melekler ordusuyla imdâd eyleye!

Âmîn…