141. SAYI TAKDİM

YUZAKI_DERGİSİ-kapak_141

Kıymetli Okuyucularımız,

Her medeniyet, kendi insan tipini yetiştirir.

Günümüzde; doğuda, batıda, sokakta, idarede, bir şeyler yapan ve yapmayan bu insan tipi hangi medeniyetin mahsûlü?

Suriye’yi yıllardır kana bulayan cellât, Avrupa’da tıp tahsili yaptı. Kendisi bir göz doktoru fakat yol açtığı fâciaları göremiyor.

Hadi o, babadan aldığı verâsetle böyle zulmediyor diyelim. Ya ona yardım edenler?

Orta Doğu’yu bir strateji oyunu plâtformuymuş gibi hissiz ve vicdansız bir soğukkanlılıkla kana bulayanlar?

Göz yumanlar?

Rahatımızı kaçırmasınlar diye, mültecilerin Akdeniz’de boğulmasını seyredenler?

Bu vicdansız, merhametsiz, hissiz, alık, abus ve nâdan insan tipini hangi medeniyet yetiştirdi?

İslâm beldelerini bile iki asırdır, batı medeniyetinin kâh icbârî kâh taklidî işgali kapladığı için; ortaya çıkan anarşinin bile İslâm medeniyetiyle alâkasını kuramıyoruz.

Zaten onlar değil miydi? Medeniyetler savaşında ayakta kalan tek taraf batı medeniyeti oldu / olacak diyenler!.. İşte yetiştirdikleri insan tipi…

O hâlde, hatırlatmaya hakkımız var:

BİZİM MEDENİYETİMİZ

Gök kubbede ve altında inşâ ettikleri her kubbede hoş sadâlar bırakan medeniyetimiz…

O kubbeler altında cem olan, cemiyet ve cemaat olan insanımız…

Merhametli, vicdanlı, cömert…

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; kendi medeniyetimizle yetiştiğimiz ve tahsil gördüğümüz devirlerde milletçe kıtalara hükmettiğimizi hatırlattı.

Nesillerimizi kendi medeniyetimize yabancılaştırma felâketini; «Tahsil bu!» diyerek, eğitim yoluyla gerçekleştirdiklerine dikkat çekerek, maârif sistemimizi; medeniyetimizin asil ve asıl fabrika ayarlarına döndürmenin yegâne çare olduğunu tebârüz ettirdi.

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Üstâdımız, «O’nun Muhteşem Ahlâkı» zâviyesinden; yani medeniyetimizin kurucusu Fahr-i Kâinât Efendimiz’in ashâbını ve ümmetini tezkiye edişi, onlarda hissiyâtı değiştirici ve olgunlaştırıcı hamlelerinde aramakta cevabı ve bulup göstermekte. Fedâkâr, cömert, diğergâm insan tipine en güzel misalleri vermekte.

Mevlânâ’da maddî ve mânevî, dünyevî ve uhrevî, mecâzî ve hakikî ateşleri yandıran ve söndüren hakikatler dile gelmekte.

Yazarlarımız, aktüaliteyle harmanlayarak ele aldılar mevzumuzu.

Cemaat ve cemiyet dokumuza; kemâlât arayışı, ferdiyetçilik ve cemiyetçilik dengesi, yakın tarih süzgeci gibi bakış noktalarından baktılar. Teslîmiyet anlayışımızın istismar edilmemesi için, alınması gereken tedbirleri saydılar.

Yine tecrübeler, hâtıralar, nüktelerle dolu bu sayımız da…

Ailede başlayan birlik ve beraberliğin dînî ve ahlâkî temelleri… Hazret-i Hatice’den alınacak ibretler…

Camide cemaat olduğumuz gibi, iş âleminde de ortak olmak ve birleşmenin ehemmiyeti…

Hak yolundaki çileleri şifâ bilmek ve şer yolundaki rahatlıkları belâ görmek…

Öfke belâsına, Sünnet’ten çareler…

Ahlâk ve tasavvuf kitaplarımızda yer bulan eski semâvî kitaplardan mervî hikmetler…

Bizim yakın tarihimize, onların mevcut tarihlerine yansıyan doğu-batı rekabetinin; kor hâlde durduğunu sadece biraz imaj külüyle küllendiğini gösteren hâdiseler…

Medeniyetimizin yetiştirdiği insan tiplerine misaller:

Çâr-ı yâr-ı güzînden, Hasan-ı Basrî’ye…

Ahmed Yesevî’den Genç Osman’a…

Bizim medeniyetimizle mütenasip bir sesle…

Yüzakıyla…