Vatan Sevgisi Îmandandır; VATANIMIZA SAHİP ÇIKALIM

YAZAR : İrfan ÖZTÜRK

Her müslümanın, hayatı boyunca koruması gereken en büyük iki varlığı vardır:

Bunlardan biri «îman», diğeri ise «vatan»dır.

Bir müslüman şunu iyi bilmelidir ki;

Sıhhati korumak ve kış ayazında rahat uyumak için soğuğa karşı yorgan ne kadar lâzımsa; îmânı sönmekten korumak, ibâdetlerini hakkıyla yapabilmek ve dînine tam sahip olabilmek için de vatan o kadar şart ve lâzımdır.

Din ve îmânın muhafazası, vatanın muhafazası ile mümkündür.

Îman ve dinden mahrum kalmak, insanı Allah indinde nasıl en aşağılara düşürürse; vatandan mahrum kalmak da, insanı din ve îmandan mahrumiyete sürükler.

Vatanımız; ırz ve namuslarımızın kalesidir. Her türlü kıymetimiz, vatanımız içinde korunmakta ve yaşanmaktadır.

Bunu çok iyi bilen kahraman atalarımız, dedelerimiz, icap ettiği zaman hiçbir fedâkârlıktan çekinmemişler, vatana bir tecavüz hissettikleri vakit; îman kılıcını ellerine;

«Allah Allah!» nâralarını dillerine;

«Lâ ilâhe illâllah Muhammedün Rasûlullah» sancağını başlarına almışlar, din ve vatanı müdafaa için arslanlar gibi kükremişler.

Nihayet bizlere de din ve vatanı emânet ederek, şehâdet rütbeleriyle Allâh’ın hazırladığı makamlara yükselmişler. Bu mukaddes vazifelerini biz evlâtlarına bırakmışlar.

Şimdi de aynı vazifeyi yapmak, din ve vatanımızı, istiklâl ve hürriyetimizi muhafaza ederek, kendi evlâtlarımıza emâneti teslim etmek, müslüman olarak hepimizin boynumuza borçtur.

Vatansızlık da îmansızlık kadar acıdır, fecîdir.

Nasıl ki;

Kalp bedensiz yaşamaz, beden kalpsiz yaşayamazsa, îman da vatansız bir insanda yerleşemez.

Onun için;

Îmânımızı sevdiğimiz kadar, onu korumamız, îmânı koruyabilmek için de aziz vatanımızı her türlü tehlikeden, tecavüzden muhafaza etmemiz, hayatımızın başlıca vazifesidir.

Vatanımızı koruduğumuz ve onu baştanbaşa huzur içinde yaşattığımız müddetçe de, durmadan dînimize, Kur’ân ve ahlâkî fazîletlerimize hizmet edeceğiz.

Sulh ve selâmet içinde bulundukça, Cenâb-ı Hakk’ın bize verdiği bütün nimetleri, din ve vatan uğrunda sarf etmekten asla çekinmeyeceğiz.

Çünkü;

Bütün nimetlerin devamı ve zevki, ancak bu iki büyük dâvâmız uğrunda çalışmamızla mümkündür.

Îman ve vatan arasındaki çok sıkı münasebeti; bu ikisi uğrunda can veren, kan döken, her şeylerini fedâ eden asil ve kahraman ecdâdımız şu vecize ile ne güzel âbideleştirmişlerdir:

حُبُّ الْوَطَنِ مِنَ الْإِيْمَانِ

“Vatan sevgisi îmandandır.”

Aynı sevgiyi, aynı îmânı kalbinde taşıyan müslümanlar artık, kardeşçe bu mübârek vatanda yaşamalı ve aziz vatanımıza yönelecek gizli, âşikâr her tecavüze karşı durmalıdırlar.

Allâh’ın emri de budur.

Peygamber’in emri de budur, bütün şehit ve gazi ecdâdımızın emri de budur.

Kısacası, din ve îmânın emri budur.

Bakınız Cenâb-ı Hak ne buyuruyor:

“Ey mü’minler!

(Herhangi bir) düşmanla karşılaştığınız zaman, (savaşta) azimle sebat edin.

Allâh’ın nusret ve inâyetine sığınarak O’nu hatırdan çıkarmayın.

Allâh’ı çok anın ki, felâha eresiniz, murâdınıza kavuşasınız.

Hem de Allâh’a ve Rasûlü’ne itaattan ayrılmayınız.

Sakın birbirinizle çekişmeyin, sonra

• Korkaklaşır ve

• Zayıflarsınız.

• Şevket ve devletiniz, (istiklâl ve hürriyetiniz) elden gider.

Hem de çok sabırlı olun. (Mücâhede ve mücadeleden yılmayın, dönmeyin.)

Çünkü;

Allah, sabredenlerle beraberdir.” (el-Enfâl, 45-46)

“Siz de, düşmanlara karşı bütün gücünüzle kuvvet hazırlayın, besili atlar bulundurun.

Böylece;

• Allâh’ın düşmanlarını ve

• Kendi düşmanlarınızı hattâ

• Sizin bilemediğiniz ve Allâh’ın bildiği diğer bütün düşmanları korkutabilirsiniz.

Allah yolunda ne sarf ederseniz, karşılığını eksiksiz olarak alırsınız;

Asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (el-Enfâl, 60)

Bu mücâhede Allah içindir, îman ve vatan müdafaası Allah yoludur.

Allah yolunda can verenler, ölmez. Ebedî hayata kavuşurlar, en yüksek saâdete ererler.

Nitekim;

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Allah yolunda öldürülenleri siz öldü zannetmeyin.

Onlar Allah katında merzûk ve ber hayattırlar.” (Âl-i İmrân, 169)

Yine buyurur ki:

“Bizim yolumuzda mücâhede edenleri Biz (râzı olduğumuz, kurtuluşa çıkan) yollarımızda elbette muvaffak ederiz.” (el-Ankebût, 69)

Yine buyurur:

“Allah yolunda öldürülenleri siz; «Öldü.» demeyin.

Onlar Rableri indindedirler,

Fakat;

Siz o hayatı idrak edemezsiniz.” (el-Bakara, 154)

Hazret-i Rasûl-i Ekrem Efendimiz buyurur ki:

“İslâmiyet’in zirvesi, cihad etmektir.” (Tirmizî, Îmân, 8)

İşte bu cihad; hem nefsimize, hem de düşmanlarımıza karşı, Allah yolunda, îman ve vatan uğrunda savaşmak demektir.

Bu savaşta ölen mü’min şehid, kalan gazidir.

Şehidlik de, gazilik de Allah indinde en yüksek derecelerdir.

Ne mutlu bu dereceye yükselenlere! Allah cümlemize nasip eylesin!

Şehidler hicret eder,
Yüce Hakk’ın katına,
“Madde sefâletinden,
Mânâ saltanatına.” (Gülzâr-ı İrfan)