Şeyh Bedreddin İhâneti

YAZAR : Mücahid BULUT mucahidbulut@yandex.com

mucahit_bulut-yuzakidergisi-agustos2016

 

ŞEYHLİKTEN ŞAHLIĞA AKÎM BİR TEŞEBBÜS

Tarih tekerrüre mahkûmmuş gibi aynı seyrinde devam ediyor.

Bir tarafta hâlisâne hisler ile Allah yolunda; insanlığa, vatanına ve milletine sırât-ı müstakîm üzere hizmet edenler…

Diğer tarafta zebûnu olduğu nefsinin hedefleri istikametinde kendisine her şeyi mubah gören, her türlü kutsî değere ihânet içindekiler…

Ne bu harîs hissiyatlar içindeki şer odakları tam olarak temizlenebiliyor ne de Allah; insanlığın son umutlarının, şeref kaynaklarının yok olmasına izin veriyor. İnsanlığın şerefine ihtilâl yapma peşindeki hâinlerin temizlenememesinde bizim de mes’ûliyetimiz var. Çünkü tefekkür etmeyi, tarihten ders çıkarmayı ihmal ediyoruz. Son demdeki ahvalden sonra bu tarz hâdiseler sanki ilk defa başımıza geliyormuş gibi;

“Bunu bize nasıl yaparlar? Kendi vatanlarına, milletlerine, İslâm’a nasıl ihânet ederler?” diyoruz. Oysaki bunların tarihin sisli kaldırımlarına saklanmış; hâricîlerin, haşhâşîlerin, celâlîlerin, patronaların sanki pürüzsüz bir aynadan yansımış devamları olduğunu çok önceden fark edip tedbirimizi almamız gerekiyordu.

Bu minvalde, tarihi incelediğimizde karşımıza çıkan isimlerden biri de İslâm âlimi sıfatıyla kazaskerlik unvanına kadar yükseldiği Osmanlı Devleti’ne karşı isyan ve ihtilâl hareketi başlatan Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin’dir.

Şeyh Bedreddin Mahmud; Edirne yakınlarında, bugün Yunanistan topraklarında bulunan Simavna Kasabası’nda doğdu. Doğum tarihi kaynaklarda değişiklikler gösterse de torunu Halîl bin İsmâil, Menâkıbnâme’de Şeyh Bedreddin’in doğum tarihini 1359 olarak kaydetmiştir. Yine torununun verdiği bilgilere göre; babasının adı, İsrâildir. Annesi ise Rum asıllı bir hıristiyan iken ihtidâ etmiş olan Melek Hatun’dur.

İlk tahsilini kadı olan babasından aldı. Sonrasında Edirne, Bursa, Konya, Kudüs ve Kahire’ye giderek devrin büyük âlimlerinden dersler alarak tahsiline devam etti; siyâsî ve içtimâî alanlarda fikirler edindi. Mısır’da Sultan Berkuk’un hizmetinde bulundu. Berkuk’un sarayında gerçekleştirilen ilmî sohbetlere katılarak yapılan tartışmalarda başarılı oldu. Tasavvufa karşı alâka göstererek Ahlâtlı Şeyh Hüseyin’e intisâb etti. İçine düştüğü bir rûhî bunalım neticesinde, şeyhinin tavsiyesiyle İran’a seyahate çıktı. Tebriz’de Timur’un birlikleriyle karşılaştı. Timur’un otağında İranlı âlimlerle yaptığı tartışmalardaki başarısıyla, Timur’un takdirini kazandı. Sonrasında meşhur Alamut Kalesi’nin de içinde olduğu Kazvin’e giderek, sapkın düşüncelerinin kaynağı olduğu düşünülen Bâtınîliği öğrendi.

Tekrar Kahire’ye dönen Bedreddin Simâvî, şeyhinin gözetiminde çilesini doldurdu ve onun ölümü üzerine şeyhlik makamına geçti. Ancak Kahire’deki diğer şeyhlerle arası açıldığından, altı ay sonra memleketi olan Edirne’ye dönmeye karar verdi. Anadolu’nun büyük şehirlerini dolaşarak seyahat eden Şeyh Bedreddin’e, halkın teveccühü çok fazla idi. Yolculuğu sırasında İzmir’de halk arasında Dede Sultan diye bilinen Börklüce Mustafa ile tanıştı; bu arada Sakız Adası’nın hıristiyan yöneticisinden gelen bir davet üzerine adaya gitti ve rivâyete göre onun Müslümanlığı benimseyerek müridleri arasına katılmasını sağladı. Daha sonra İzmir üzerinden Kütahya’ya geçerek, orada kendisi için önemli vazifeler yapacak olan Torlak Kemal ile tanıştı.

Şeyh Bedreddin, Edirne’ye geldiğinde; herkes tarafından halk üzerinde çok tesiri olan müsbet bir İslâm âlimi olarak biliniyordu. Bu sırada Osmanlı Devleti ise Fetret Devri’nde idi. Ankara Savaşı’nda Yıldırım Bâyezid, Timur’a yenilmiş; oğulları Süleyman, Musa ve Mehmed Çelebi arasında taht mücadelesi devam etmekteydi.

Edirne’yi ele geçiren Musa Çelebi, Şeyh Bedreddin’i devlet nizamında en yüksek ilmî makam olan kazaskerlik makamına getirdi. Şeyh Bedreddin; bu sayede gücüne güç kattı, itibarını ve taraftar sayısını oldukça artırdı.

Şeyh Bedreddin’in gerçek fikirleri ve emelleri ise; Osmanlı’nın ikinci bânîsi sayılan Mehmed Çelebi’nin, kardeşi Musa Çelebi’yi yenerek Fetret Devri’ne son vermesiyle ortaya çıktı. Bedreddin 1413’te kazaskerlikten azledilerek ailesiyle birlikte İznik’e gönderildi. Kendisine 1.000 akçe de maaş bağlandı. Ancak siyâsî ihtirasları sebebiyle, bu vaziyeti kabullenmedi ve dînî-tasavvufî bir huruç görüntüsü altında, gerçekte ise «şeyhlikten şahlığa» geçmek üzere harekete geçti.

İslâm âlimi ve kazaskeri olarak devlet nazarında kazandığı itibarını bu sefer devleti yıkmak için kullanmaya başladı. Arkasından yoğun bir propaganda faaliyetine girişti; kısa zamanda çevresinde geniş bir mürid ve sempatizan kitlesinin oluşmasını sağladı. Âşıkpaşazâde Tarihi’ne göre halka şöyle sesleniyordu;

“Gelin! Şimdiden sonra padişahlık benimdir. Taht benim elimdedir. Sancak isteyen gelsin. Tımar isteyen, subaşılık isteyen gelsin. Hâsılı ne dileği olan varsa gelsin. Ben şimdiden sonra huruç ettim. Bu ülkede halîfe benim!..”

Tire’de tanıştığı Börklüce Mustafa’yı Aydın ve civarında propaganda faaliyetiyle vazifelendirdi. Börklüce, Aydın ve Karaburun’da binlerce âsî topladı. İsyanın diğer bir tarafını da Torlak Kemal yönetmekteydi. Kazaskerliği sırasında devletin tımarlarını verdiği insanlar, artık onun en büyük destekçileri olmuşlardı.

Şeyh Bedreddin’in taraftarlarının propagandasının temeli ise ibâhîliğe dayanmaktaydı. Bu, her haramı mubah kılan anlayış gereğince; özel mülkiyeti reddediyorlar, her türlü mülkün halkın ortak malı olduğunu savunup, kadın-erkek bir arada sazlı-içkili âyinler düzenliyorlardı. İsyancılar; sadece fakir halkı değil, bir kısım hıristiyan azınlığı da toplamış, bütün dinlerin kendilerinin fikirleri etrafında bir olduğunu savunmuşlardır.

Bu fikirlerinin tamamı Şeyh Bedreddin’e mi aittir, yoksa taraftarlarınca mı geliştirilmiştir bir muammâdır. Lâkin emin olunan bir şey vardır ki Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa onun nâmına on binden fazla insanı toplayarak devlete isyan hareketine girişmiştir.

Çelebi Sultan Mehmed, isyancıların üzerine Bâyezid Paşa kumandasında büyük bir ordu gönderdi. Karaburun’da bulunan Börklüce ve Manisa’da bulunan Torlak kuvvetleri mağlûp edildi.

Bu esnada Balkanlar’da Zağra’ya, oradan da Silistre, Dobruca ve Deliorman’a giderek buradan topladığı desteklerle Edirne’ye yürüyen Şeyh Bedreddin de yakalandı ve âsî birlikleri dağıtıldı.

Çelebi Sultan Mehmed; onun aynı zamanda bir din âlimi olduğunu ve hareketinin de bir yönüyle dînî vasıf taşıdığını göz önüne alarak, hakkında hüküm vermek üzere ilim adamlarından bir heyet kurulmasını emretti. Bu heyet; şeyhin faaliyetlerinin ve görüşlerinin dînî hükümlerle bağdaşmadığına, isyan sayıldığına ve bu sebeple onun idam edilmesi gerektiğine karar verdi. Rivâyet olunur ki; Şeyh Bedreddin, hakkında verilen idam kararının isabetli olduğunu söylemiştir.

İsyan hareketinde yabancı ve bâtınî unsurlarla anlaşması, hâlâ İslâm düşmanları tarafından destekleniyor ve sahipleniliyor olması, gayr-i İslâmî fetvâları, dînî duyguları istismar etmesi, devletin imkânlarını devlete karşı kullanması ve muhteris bir âlim görüntüsü içinde ikbal kovalaması Şeyh Bedreddin’in günümüzde yaşadığımız problemlerle birçok benzerlik taşıdığı kanaatini uyandırıyor. Sizce de öyle mi?