Sâlih Bir Kulluk Tâlimi Fırsatı; RAMAZÂN-I ŞERİF

YAZAR : B. Cahit ÖZDEMİR bcahit@hotmail.com

b_c_ozdemir

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bir gün minbere üç basamağı da;

“Âmîn!..” diyerek çıktı. Minberden inince, ashâb-ı kiram hazerâtının bunun hikmetini sorması üzerine; sâlih kulluk ve Ramazan ayının bereketi ile ilgili şu izahatta bulundu:

“Birinci basamağa çıktığımda, Cebrâil geldi ve;

«–Ramazân-ı şerîfe ulaşıp da Allâh’ın mağfiretini kazanamamış kimse bedbaht olsun!» dedi.

Ben de;

«–Âmîn!..» dedim.

İkinci basamağa çıktığımda;

«–Anne ve babasına yetişip, onlara iyilik sebebiyle cennete giremeyen kimse bedbaht olsun!» dedi.

Ben de;

«–Âmîn!..» dedim.

Üçüncü basamakta ise;

«–Yanında Sen’in ismin anılıp da salevât okumayan kimse bedbaht olsun!» dedi.

Ben de;

«–Âmîn!..» dedim.” (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, 1419/1998)

Şanlı bir mâzînin vârisi durumundaki İslâm ümmeti, başına musallat edilmiş bin bir musibetle, rahmet aylarının tâcı mesâbesindeki bir Ramazan ayına daha kavuştu. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

“Allâh’ım; bize Recep ve Şaban’ı mübârek kıl; Ramazân’a ulaştır.” (İbn Hanbel, I, 259) diye duâ edilmesini tavsiye buyuruyordu; ömrü olanlar, bir defa daha bu ilâhî tâcın parıltıları ile mest olma, gönül iklimini îmar etme fırsatına nâil oldular. Aslında insan tabiatına uygun olarak; Recep ve Şaban ayları da, ümmete ithâf edilen bu mübârek aydaki kulluk tâlimine bir hazırlık mâhiyetinde olup, bu imtihanın başarılabilmesi için bir vesiledir. Ecdâdımız zamanında; Ramazan’dan önceki altı ayın ona hazırlık, sonraki altı ayın da kazanılanları muhafaza titizliğiyle geçirilmesi; bu mübârek aya tâzim hususunda gereken hassâsiyete güzel bir örnektir. Öyle ki; gayr-i müslim vatandaşların bile bu içtimâî âhengi bozmaktan sakınmaları, mâzîde kalmış bir güzel edeptir.

Akl-ı selîm; «tâğût»a bağlanıp hüsranlara dûçâr olmak yerine, sâlih bir kulluk tâlimi ile Allah Teâlâ’nın rızâsına uygun bir kul olmayı, dünya ve âhiret saâdetini kazanarak «seyr-i Cemâle ermeyi» gerektirir. Hac ve umre ibâdetleri, «üç aylar» ve onlarda da zirveleşmiş mübârek geceler, arefe ve bayram günleri… gibi rahmet yüklü bazı hususî zaman ve mekânlar; «kesb-i kemâl»e, rûhâniyetin arınmasına vesile olan bu kulluk tâlimini daha verimli kılar. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in;

“Ey insanlar! Büyük bir ay yaklaştı. O mübârek bir aydır. İçinde bin aydan daha hayırlı bir gece (Kadir Gecesi) vardır. Bu ayda bir hayır işleyen veya bir farzı edâ eden kimse, Ramazan dışında yetmiş farz edâ etmiş gibi olur.” (Ali el-Müttakî, VIII, 477/23714) buyurduğu mübârek Ramazan ayı da, bu müstesnâ zaman dilimlerinden birisidir.

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; bu mübârek ayın değeri ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur:

“Ramazan orucunun ecrini bilseniz, bütün senenin Ramazan olmasını arzu edersiniz.” (Taberânî, el-Kebîr, 22/389)

Bir hadîs-i kutsîde de şöyle buyurulur:

“Oruç Ben’im içindir, onun mükâfâtını Ben vereceğim.” (Buhârî, Savm, 2)

Bu cümleden olarak, tamamen Allah Teâlâ ile kul arasında bir ibâdet olan oruç; bi-hakkın edâ edilebildiği takdirde, âhiret saâdetine vesile bir ibâdettir. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in müjdelediği üzere; «oruç tutmakla bulunan sıhhat» de, ayrıca bir mükâfat olmaktadır.

Bir hadîs-i şerifte;

“Oruç; sadece yemekten, içmekten vesâireden kesilmek değildir. Kâmil ve sevaplı oruç; ancak faydasız lâftan, boş vakit geçirmekten, kötü söylemekten, nefs-i emmârenin bütün temâyüllerinden de vazgeçmektir. Şayet biri sana söver yahut sana karşı cahilce herhangi bir harekette bulunursa, kendi kendine; «Gerçek ben oruçluyum, gerçek ben oruçluyum…» de, sabret.” (Hâkim, Müstedrek, I, 595) buyurulur.

Oruç, keyfiyet itibarıyla üç türlü sınıflandırılıyor:

1. Avâmın orucu: Sadece, orucu bozan; yemek, içmek gibi şeylerden kaçınarak tutulan oruçtur.

2. Havâssın orucu: Orucu bozan şeylerden kaçınmaya ilâveten, bütün uzuvların da oruca uymasıdır. Gıybet etmemek, yalan söylememek, harama bakmamak, mâlâyânîden kaçınmak… bu cümledendir.

3. Havâssü’l-havâsın orucu: Bütün uzuvlara ilâveten kalben de oruca uymak, Allah Teâlâ’ya bağlanmaktır.

Ramazan ayı; savaşlar, işgaller, iç çatışmalar, kışkırtılan terör saldırıları, yoksulluk, açlık… gibi fevkalâde ağır şartlar altında kıvranan mağdur ve mazlum İslâm ümmeti için âsûde bir melce, kendine gelme fırsatı mesâbesindedir. Nefsin dizginlerinin sıkıca kavranıp, avâmın orucundan havâssü’l-havâsın orucuna doğru irtifâ kaydedildiği nisbette, sâlih kulluk tâliminde de başarılı olunacak ve o derecede de Allah Teâlâ’nın rızâsına kavuşulacaktır. Rahmet ikliminin mazlumlar coğrafyasına ve bütün dünyaya hâle hâle yayıldığı güzel günlerin başlangıcı olacak bir diriliş de, ancak böyle bir derlenip toparlanma ile başlayabilir.