Ney Üçlemesi NEY, NEFES, NEYZEN…

YAZAR : Ali Rıza KAŞIKCI ali_rz_@hotmail.com

a_r_kasikci-SAYI-141

1… NEY

Malûmdur. Ney daha bir kamışken koparılır kamışlıktan. Sonra yedi delik açılır vücudunda. Yedi sevda yarası. Bir ucundan nefesini verir insanoğlu ve parmaklarıyla «ney»in yaralarını sarar. Ve «ney»den çıkan ses de insanoğlunun yaralarını.

İçine kızgın yağlar doldurulur. «Ney»in derdidir bu yağ. İnsanoğlunun sermayesi gibi onun sermayesi de derdidir çünkü. Yedi yara taşır o naif bedeninde. Yedi sevda yarası. İşte o yaralarını açıp kapadıkça inler.

Ney bu. Dinledikçe, inlersin; inledikçe dinler.

Yaralarını deşer. Yaralarını da yâre deşer.

«Ney»ce konuşur, «ney»ce susar, «ney»ce ağlaşırsın sonra.

Mevlâna Hazretleri, eşsiz eseri Mesnevî’ye onun hikâyesiyle başlar. «Ney»i dinledikçe, onun ayrılıklardan ettiği şikâyeti dillendirir. Öyle bir sevdadır ki «ney»in sevdası, kimseler tam anlamıyla hikmetini çözemez.

Derdini dillendirdikçe dilsizleşir, dilsizleştikçe dillenir «ney»in sevdası.

2… NEFES

Nefes… Âh o nefes.

Aşka getiren, aşktan getiren; âşık eden, aşktan eden nefes.

Yüce Allâh’ın bize kendinden bağışladığı cevher. Sözlerin temsil etmediği, harfe can veren, kelimeyi toplayan, cümleyi tamamlayan, «ney»e aşkı üfleyen nefes.

«Ney»in bir ucundan sessiz ve derinden girip de yine onun yaralarından dertli dertli sızan nefes. Onun nağmeleriyle havanın boşluğuna yazısız, pulsuz aşkı yazan nefes.

Dervişi derviş eden, ermişi ermiş eden, biz gibi bîçareleri de yanmış eden nefes.

Figan eden dertli bülbülün bağrındaki yangından çıkıp da gülistandaki gülleri al kanlara boyayan nefes.

Sînesinde aşkın ateşini taşıyanla, aşksız sînesini taş diye taşıyanın nefesi bir midir?

İşte âşığın nefesi «ney»le buluşunca aşk olur. «Hû» olur. Gönüllere dokunur. Hay olur, cana can katar. Nefesin güzelliği, insan denen «ney»e ilk üfleyen nefisler ve nefesler sahibinin güzelliğindendir.

3… NEYZEN

Nefes ile nefisin sahibi olandır neyzen. Nefes ile nefsi birbirinden ayıran.

«Ney»in yedi yarası var demiştik. Neyzen ise bu yaraları yine «ney»den çıkan nağme ile sarar. Bir nevî hekimdir. Fakat bu hekimlik başka. Hastaya kendi yarasından merhem yapabilen kaç hekim var şu dünyada!

Neyzen bir nevî «ney»in yaralarını sararken, bir nevî de kendini «ney»in yerine koyup yaralarını sardırır. Onlar iki eski âşık gibi, sarmaş dolaş olurlar. Her fasılda karşılıklı dert alışverişi yaparlar. Ney ne kadar dertlenirse, neyzen o kadar dermanlanır.

Neyzen yanık bağrından çıkan efkâr dolu nefesi süzer «ney»in kamıştan gövdesinde. Ney ona karşılık verir, o yanık sesinin buğusunda.

«Ney»den ayrı kaldığı vakitler de olur neyzenin. O ki sevdalı olmalıdır «ney»ine. Ayrı kaldığı vakitler hasretle yanmalıdır. Yoksa vuslat arzusuyla yanmayanın kavuşmasından ne çıkar?

Ney Leylâ’sıdır neyzenin. Hani Mecnun, Leylâ’yı gördü diye bir köpeğin gözlerini öpmüştü zamanında. İşte neyzen böyle bir aşk duyar «ney»ine.

Aslında neyzenin «ney»e nefes verdiğini sanır herkes.

Öyle değildir o iş.

Aşk üfler, neyzen olan «ney»ine.

Eğer değilsen neyzen,

Ney senin neyine?

Mârifet «ney»dir? Aşk, haydi dil, inle!
Tarif et, neydir aşk? Haydi dilinle… (Rızâ)