KENDİ MEDENİYETİMİZ

YAZAR : M. Ali EŞMELİ seyri@seyri.com seyri@yuzaki.com

m_a_esmeli-SAYI-141

Mekke’den doğan Nûr-i Ezel ve Ebed, îman ve irfanla kurduğu Medine’de, cihanın en muhteşem medeniyetini tesis etti.

O medeniyette her şey, en üstün vasfıyla yer aldı.

O medeniyet;

Şahsiyet ve insanlıkta en mükemmeldi.

Merhamet ve şefkatte eşsizdi.

Kardeşlik ve muhabbette en müstesnaydı.

Birlik ve beraberlikte en sarsılmazdı.

Adâlet ve hukukta en yüksekti.

İlim ve irfanda en zirveydi.

Gönüller fethinde ve iç yaraları tedavide bambaşkaydı.

Zayıflara ve güçsüzlere kol-kanat germekte en yürekliydi.

Ferdi de toplumu da koruyan iki kanatlı anlayış ve dehânın en güzeliydi.

Fedâkârlık ve gayrette en öndeydi.

Dosta riâyette ve düşmanlara karşı dirâyette de en güçlüydü.

Kulluk ve ahlâkta ise en muhteremdi.

Özetle;

Dünya ve âhireti kazanmakta da tekti, yegâneydi.

Yani;

Bütün insanlığı kurtaran emsalsiz bir medeniyetti bu.

Çünkü emsalsiz bir Peygamber’in mûcizevî ellerinde doğmuştu.

Mûcizeydi, mûcizeler yaşattı.

Her şeyiyle bizdi.

Bize aitti.

Bizim medeniyetimizdi.

İşte asırlar boyunca;

O medeniyet sayesinde kıtalar gönül gönül hidâyetle kucaklaştı.

O medeniyet sayesinde fetih sancakları dünyanın dört bucağında bütün insanlığa bir ebediyet nefesi oldu.

O medeniyet sayesinde şeref kubbelerimize altın harflerle nakşedilen sayısız zaferler kazanıldı. Şanlı minarelerle göğe yükselen muazzam destanlar yazıldı. Savaşların da, barışların da en tutarlı terazisi o medeniyetle sağlandı. Şahısların da sanatların da en güzîdeleri o medeniyetle hayat buldu.

Tarihten beri biz;

İşte o medeniyeti tahsil ettik. Onu gerçekleştirdik.

Böylece;

Nice hunhar zulümler engellendi, nice hain karanlıklar aşıldı, nice gaddar katliamlara set çekildi. Nice zorba dehşetlere mânî olundu. Nice berbat haçlı saldırıları ve onların vahşîce yol açtığı felâketler püskürtüldü.

Hâsılı;

O medeniyet sayesinde, nice canavar ruhların, bîçare insanlığı gaflet girdaplarında boğması, imkânsızlaştı. Azgın zalimler, kanlı haçlılar ve ağzı timsahlar cihetinde şeytan ve avenesi, beşeriyeti azdırmaktan yana âciz kaldı. Her çeşit düşmanın nice hileleri ve hücumları altüst oldu.

Tüm bunların temel sebebi, elbette ki kendi medeniyetimizin tahsiliydi.

O tahsilin gücüydü.

Bunu fark eder etmez;

Hemen şer ve ihanet mihrakları yeni tuzaklar hazırladı. Türlü türlü tuzaklar. Bu defa her biri eğitimle enjekte edilen sinsi tuzaklar. Önce dışa çekip dış ayarlarla bilgiç cahiller yetiştirdiler. Sonra onlar maharetiyle içte her türlü gaflet ve sapkınlık içinde yaşama faaliyetlerini en cazip eğitim olarak gösterdiler ve dediler ki:

–Tahsil bu!

Elbette insanlar körü körüne kötülüğe râzı olmuyorlardı. Onu kitaplara yazdılar ve sıraların üstüne koydular. Ardından da yüksek sesle;

“–Tahsil bu!” dediler.

Başta inkârın müşterisi hiç yoktu. Fakat onu gelin gibi süslediler ve bin bir şatafat içinde;

“–Tahsil bu!” dediler.

Ahlâkî bir iflâsa kim talip olurdu ki! Döne döne onu en büyük kazanç olarak telkin ettiler ve;

“‒Tahsil bu!” dediler.

Küçük bir çadırda bile dünyayı fetheden büyük nesiller yetişiyordu. Neticede düşmanları bile hayran bırakan bileği de yüreği de bükülmez yiğitler, kıtalarda at koşturuyordu. Esef ki, ne yapıp ettiler, dosta düşmanca bakmayı ve düşmanı da en güzel dost olarak görmeyi aşıladılar. Sonra da en zalim cellâtlarına dahî âşık olup küçüldükçe küçülmenin ve köle fıtratlı bir güdük olmanın adına;

“–Tahsil bu!” dediler.

Milyonlarca kilometrekarelik topraklarımızı ve yeraltı ve yerüstü bitip tükenmez zenginliklerimizi birer birer hırsız gâvurlara zevkle ve yarışırcasına verme noktasına gelmenin zehrine;

“–Tahsil bu!” dediler.

Vatan coğrafyamıza göz diken milletlere her türlü özgürlüğü sağlayan, ancak kendi milletine ruh esaretinden başka bir şey kazandırmayan o içi mikrop dolu hürriyet şarkılarını bağıra bağıra okumaya;

“‒Tahsil bu!” dediler.

Bize sayısız nimetler ve muazzam bir tarih bırakan ecdadımızı ve kendi irfanımızı, küçümsemeye, üstelik en ağır iftiralarla kötülemeye, buna mukabil her şeyimize kasteden zalimlere gece-gündüz övgü yağdırmaya;

“–Tahsil bu!” dediler.

Nefsânî bir hortlak gibi yaşamanın normal bir şeymiş gibi icrâsının yerleştirilmesine;

“–Tahsil bu!” dediler.

Yabanî olmaya ve yabancılaşmaya da;

“‒Tahsil bu!” dediler.

Yani kendi medeniyetimizden kaçmaya;

“‒Tahsil bu!” dediler.

Kâfirlere hizmetçi tipler yetiştirmenin ahmaklığına da;

“–Tahsil bu!” dediler.

Başıboş züppeler üretebilmeyi, felsefenin parlak bir gerçeği ve mecburiyeti gibi telkini ve tatbikini ısrarla dayattılar. Sinsi bir tilki ağzıyla;

“–Tahsil bu!” dediler.

Ne şenaatler ve kötülükler irtikâb edildi;

“–Tahsil bu!” dediler.

Dünden beri nice tahriplere ve yıkımlara;

“‒Tahsil bu!” dediler.

Heyhat ki; «tahsil bu» denince, insanlar da;

“–Ne yapalım, çare yok! Çocuklar okusun.” dediler.

Ciddî tenkitler olsa da;

“‒Katlanacağız, okumak elzem.” dediler.

Yer yer ârızaları gördüler, ama yine de;

“‒Yavrucağızlar cahil kalmasın.” dediler.

Ciğerpâreleri kurban ettiler.

Fakat ortaya konulan tahsil, bağrında bir sürü fosil meydana getirdi. Asil beklenirken, rezil çıktı. Kaç nesil ziyan oldu. Ortalık sahte özelliklerle doldu taştı.

Artık;

Tahsil bahsinde gerçek özellikler kazandıracak daha kuvvetli bir uyanış gerek!

Yine Fatihler yetiştiren ve fetihler getiren bir tahsil gerek.

Yine kendi öz medeniyetinden sayısız Mevlânâlar, Yûnuslar, Hüdâyîler, Şâh-ı Nakşibendler, Sinanlar, Itrîler, Abdülazizler ve Abdülhamidler çıkaran bir tahsil gerek.

İşte o tahsil;

Ancak yüce Allâh’ın adı ile okumaya bağlı.

İnsanı yoktan yaratan Rabbin adıyla.

Bunun fazîletleri saymakla bitmez. Hepsini temsil edecek şu misal kâfî:

Son devir büyük Allah dostlarından Sâmi Efendi Hazretleri, Dâru’l-Fünûn Hukuk Fakültesi’nden henüz mezun olmuştu. Her hâliyle pırıl pırıl bir gençti.

Bir gün ârif bir zât ile karşılaştı. O zat baktı, hâli güzel ve iç âlemi tertemiz bir delikanlı. Gözleri ışıldadı ve dedi ki:

“‒Kabiliyetli evlât! Şu yapmış olduğun tahsil de iyidir tabiî.

Fakat sen, asıl tahsili ihmal etme. Onu gerçekleştir. Durma, bir de irfan mektebinde oku. Tâ ki, gönül ilimlerinin ve âhiret sırlarının ârifi olasın.

Bilesin ki, iki dünyada da bize en faydalı yegâne tahsil budur!”

İlâve etti:

“‒O irfan mektebinde sırlar ve hikmetlerle dolu sayısız hakikatler öğretirler, yaşatırlar ve gönülleri ilmek ilmek dokuyarak eğitirler. Tafsilâtı uzun sürer.

Ancak şu kadarını söyleyeyim; orada ilk ders incitmemek, son ders ise incinmemek terbiyesidir.”

Onlar anlamışlardı;

Bu iki dersten geçenlerin bütün dersleri âlâ olur.

Medeniyet biz olur, bizler de medeniyet.

Yâ Rab,

Nasîb et!

Âmîn!..