FARKLI BİR HÂFIZA

YAZAR : Ömer Sami HIDIR samihidir@gmail.com

o_s_hidir_yuzakidergisi_ocak2016

Âyet-i kerîmede buyurulur:

“(Kıyâmette denilir ki) Bu, yüzünüze karşı gerçeği söyleyen kitabımızdır. (Amel defteridir.) Çünkü biz, yaptıklarınızı kaydediyorduk.” (el-Câsiye, 29)

“…Biz sürekli olarak kaydetmekteyiz.” (el-Enbiyâ, 94)

Kur’ân-ı Kerim’de 34 yerde kulların yaptıklarının anbean kaydedildiği beyan edilmekte. Yeryüzünün (Bkz. ez-Zilzâl, 4-5) ve organlarımızın (Bkz. Yâsîn, 65) kıyâmette şahitlik edeceği bildirilmekte.

Cenâb-ı Hakk’ın kudreti sonsuz… Melekleri vasıtasıyla, hayatımızın her ânını amel defterlerimize kaydettiriyor ve mahşerde bize seyrettirecek. Bu kayıtların nasıl tutulduğu hususu, bizce meçhul. Fakat son zamanlarda yapılan bazı araştırmalar, etrafımızda çok hassas kayıt cihazlarının bulunduğunu fark etmemize yardımcı oluyor.

Öyle bir kayıt cihazı ki, her yerde… Yerde, gökte, vücudumuzda… Hem de hareket hâlinde…

Sudan bahsediyoruz.

Yapılan lâboratuvar çalışmaları suyun etrafında olup bitenleri kaydettiğini ispatlıyor. İlâhî kayıt hakkında, tefekkür ufkumuzu genişleten ve bizi hayrete düşüren bu sonuçları anlayabilmek için, suya daha yakından bakmalıyız.

Dünya şekillendiği esnada, bir defaya mahsus olarak yaratılan su, sürekli sistem içinde deveran hâlinde. Buharlaşıyor, yağış olarak tekrar yeryüzüne iniyor. Yeraltı kaynaklarına yolculuk ediyor.

Yeryüzünde sıvı, katı ve gaz hâlinde olmak üzere; oldukça fazla miktarda su bulunmaktadır. Bu miktarın % 97’si tuzlu. Dünyadaki tatlı suyun % 75’i kutuplarda buz hâlinde. Toplam suyun sadece kalan % 1’i içilebilir, ama bunun da çoğu ulaşılamayan derinliklerdeki yer altı sularıdır. Canlılığın ihtiyacını karşılayan su ise, göllerde ve nehirlerde bulunan toplam suyun % 0.05’idir. Bu az miktar bile yeryüzündeki canlıların yaşaması için yeterli.1

Muazzam bir yolculuk hâlindeki suyun, aynı zamanda yaşadıklarını kayıt altına aldığına dair ilmî çalışmalar var. Stuttgart Aerospace Enstitüsünden Prof. Bernd Kröplin ve arkadaşları şu soruların cevabını araştırdı:

“Su bilgiyi alıp depolayabilir mi?

Ne ölçüde bilgi toplama kapasitesine sahiptir?

Belli bir zaman sonra bunu nasıl hatırlayabilir?”

Öncelikle bir damla suyun yapısını gözle görülebilir kılmak için «karanlık saha mikroskobu»nu (Dark-field microscopy) daha da geliştirip deneylerinde kullandılar. Aldıkları su örneklerini camın üzerine damlacıklar hâlinde bırakıp kurumasını beklediler. Sonra mikroskop altında görüntüler aldılar. İlk gözlemlerinde her bir damlanın kendine has, eşsiz bir yapıda olduğu görüldü. Daha sonra birçok kişiden deney camına su damlatması istendi ve sonuçta kişilerin art arda damlattıkları damla görüntülerinin birbirine benzediği, fakat farklı kişilerin damlattığı damlaların imajlarının çok farklı olduğu görüldü. Su hep aynı olmasına rağmen böyle bir netice araştırmacıları şaşırttı.

o_s_hidir_2_yuzakidergisi_ocak2016

Demek ki su, kendilerini damlatan kişiye özel bir şekil alıyordu.

Bundan sonra uzmanlar farklı bir örnek denediler, suyun içine gerçek bir çiçek batırıp sonuçta ne olacağını izlediler ve çıkan görüntülerin şaşırtıcı bir şekilde çiçek resimlerine benzediğini gördüler.

Neticede suyun bir hâfızaya sahip olduğunu görmek onları hayrete düşürmüş ve dünyaya bakış açılarının tamamıyla değişmesine sebep olmuştu.

O hâlde;

Nehirler, bilgileri toplaya toplaya denize doğru akmakta ve topladıkları bilgileri denize aktarmaktadır. Bu bakış açısı ile denizler aslında bir bilgi deposu olmaktadır.

Araştırmacı Eshel Ben Jakob da aynı gerçeğe farklı bir bakış açısı ile ulaştı. Ona göre su her şeyi kaydetmektedir. Su, etrafındaki mekândan ve hâdiselerden tesir alır. Ona göre bu tesiri meydana getiren asıl unsur, nano gaz baloncuklarıdır. Çok çok küçük boyutta bulunan bu baloncuklar su ile çevresi arasında bir ağ kurmakta. Bu yapılar kendi içinde parça değiştirerek ve farklı şekiller alarak bilgi depolama özelliği de kazanabilmekte.

o_s_hidir_3_yuzakidergisi_ocak2016

Suyun, çevresinden aldığı tesirleri gösteren bir başka araştırma da şu:

Su kristalleri üzerine araştırmalar yapan Japon bilim adamı Prof. Emoto’nun yaptığı çalışmalar insanın suya aktardığı müsbet ve menfî her şeyin kaydedildiğini ispatlamıştı. Müsbet özellikler su tarafından mükemmel şekilli, düzgün kristaller hâlinde, menfî muamele ise karışık ve bozuk şekiller hâlinde kaydedilmekte.

Yetişkin bir kişinin vücudunun yaklaşık yüzde 60’ı sudur. Tabiî ki bu miktar vücudumuzda her gün devr-i dâim etmekte. Vücudumuza günlük 1,5-2 litre su alıp sonra da çeşitli yollarla atmaktayız.

Suyun kaydedici olduğu bilgisiyle düşününce; su, vücudumuzda çeşitli vazifeler îfâ ederken aynı zamanda olumlu ve olumsuz her şeyi kaydedip saklamakta. Bu bilgi şu hadîs-i şerifle birlikte çok mânidardır:

“Mü’min bir kul abdest aldı mı; yüzünü yıkayınca, gözüyle bakarak işlediği bütün günahlar su ile -veya suyun son damlasıyla- yüzünden dökülür iner, ellerini yıkayınca elleriyle işlediği hatalar su ile birlikte -veya suyun son damlasıyla- ellerinden dökülür iner. Ayaklarını yıkayınca da ayaklarıyla giderek işlediği bütün günahları su ile -veya suyun son damlasıyla- dökülür iner. (Öyle ki abdest tamamlanınca) günahlarından arınmış olarak tertemiz çıkar.” (Müslim, Tahâret, 32)

Şu menkıbe ise âdeta, bu hadîs-i şerîfin bir şahidi:

Ebû Hanîfe Hazretleri, abdest alan bir genç görür:

“–Şu şu hataları yapma!” der.

Genç, hayret edip Hazret-i İmâm’a sorar:

“–Yâ İmam! Bu hataları işlediğimi nereden bildiniz?”

Ebû Hanîfe Hazretleri şu cevabı verir:

“–Abdest âzâlarından dökülen sulardan!”

Bilhassa «Aydınlanma Çağı» insanına göre; bilim, inançlara ters görülüyordu. Şimdi ise, ilimde derinleşme arttıkça, aklî, fizikî ilimlerin de insanı metafizik sorulara sevk ettiği görülüyor.

Görebilene ne mutlu!..

_______________________

1. (P. W. Atkins, Molecules, A Division of HPHLP New York, 1987, sf. 23)