114. SAYI TAKDİM

Kıymetli Okuyucularımız,

Önce problemi görmek ve mes’ûliyeti kabullenmekle başlamalı işe…

Eğitim sisteminden şikâyet eden öğretmenler demeli:

«Nesil sessiz feryatlar içinde gafletin günahların içinde tükeniyorsa;

Bizim mes’ûliyetimiz…»

Halkın dînî ahlâkî algı ve uygulamalarında hatalar varsa, hocalar, imamlar itiraf etmeli:

«Bizim mes’ûliyetimiz.»

Hayıflanmaktan, diz dövmekten bahsetmiyoruz;

«Bizim mes’ûliyetimiz!» diyerek kolları sıvamalı. Bir şeyler yapmaya başlamalı. Çözümün parçası olmayan, problemin parçasıdır.

«Bizim mes’ûliyetimiz!» demek, suçu üstlenmek demek. Biz üstlensek de üstlenmesek de hesap bize sorulacak. Yetimlerin gözyaşı, mazlumların feryâdı, hidâyet mahrumlarının vebâli bize sorulacak.

Biz; «Bizim mes’ûliyetimiz!» demesek de bu mes’ûliyet bizim!..

İslâm âleminin kan ağladığı, hele vicdan yarası Gazze’nin yine kanadığı günlerde; ülkemizin ilk kez vatandaşlarının oylarıyla cumhurbaşkanını seçeceği tarihî bir süreçte, mes’ûliyetlerimizi hatırlatmak da;

Bizim Mes’ûliyetimiz…

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ, mes’ûliyetimizin ilâhî emâneti yüklenmekle başlayan imtihan buudunu ortaya koyarak iki yolu ve âkıbetini gözler önüne serdi:

“Herkes mutlaka imtihandan geçecek, kötü işler yapanlar da ilâhî azaptan asla kaçamayacak.

Mesele; «Ne kötü bir aldanış!» değil; «Ne güzel bir kurtuluş!» müjdesine nâil olabilmek.”

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi; «Nimetlerin Tefekkürü ve Şükretme Mes’ûliyeti» başlıklı makalesinde, asrımızdaki câhiliyye karşısında bizim ağır mes’ûliyetimizi kaleme aldı.

«Hazret-i Mevlânâ’nın Gönül Deryâsında Sır ve Hikmet İncileri» köşesinde; «Vicdan ve Mes’ûliyet İnsanı Çile ve Istırapların Mahsulüdür.» hakikati, Mesnevî’den ve Peygamberler Kervanından misallerle dile geldi.

Yazarlarımız mes’ûliyetimizi farklı zâviyelerden teşrih ettiler:

Kifâye yani bütün topluma ait vazifelerde, ferdin sorumluluğu nerede başlar? Medenî bir hayat sürme nimetini bize bahşeden de «Din» olabilir mi? İslâm dünyasında; Taliban, Boko Haram ve IŞİD benzeri İslâm’a zarar veren aşırı yorumların çoğalmasında sorumluluğumuz nedir? Mes’ûliyet hissi ve şuurunun insana, anne-babalara, idarecilere kazandırdıkları… Sorumluluklarımızdan kaçarken kendimizi aldatmaya mı başvuruyoruz? İnsanın; Rabbine, kardeşlerine, insanlığa, mahlûkāta ve çevreye karşı sorumlulukları… Sorumluluklarımızın hadîs-i şeriflerle bir panaroması…

Ahmet ZİYLAN; insanın iki saâdetine dair, orijinal düşüncelerini, hâtıralarıyla takdim ediyor.

Tarih köşemizde; bugün bizi acze düşüren geri kalmışlığımızın başlangıcı, Sanayi İnkılâbı var.

Nizâm-ı âlem ve i‘lâ-yı kelimetullah mes’ûliyetini, bihakkın îfâ ettiğine tarihin şahit olduğu Osmanlı’nın kurucusu Osman Bey var. Yine Filistin civarına, bu kez Haçlı ateşi düştüğünde; gözyaşlarına boğulan, geleceğin fatihi ve yanı başında ona bu mes’ûliyet aşısını yapan Akşemseddin var…

O Devlet-i Aliyye’nin zirvelerinde, padişahın yaptığı her işi âhiret hesabını düşünerek fetvâsına istinâd ettirdiği Ebussuud Efendi var. Mazlumlara imdat edebildiğimiz devirlerde, sonsuz ufkumuzu yansıtan Kızılelma’nın hikâyesi var.

Ve şiirler…

Acılar, feryatlar, itiraf ve ikazlar…

Şairi söyleten aşk kadar, ilham kadar, hayal kadar, yanık bir vicdan da değil midir?

O gün bize sorulacak… «Mes’ul» kendisine hesap sorulan demek. Cevapları hazırlamalı şimdiden…