103. Sayı Takdim

Kıymetli Okuyucularımız,

İnsan hep o yol ayrımında:

Ya; «İnsanlığa merhaba!» diyor;

Ya; «İnsanlığa vedâ!»

Mükerrem yani değer verilmiş, ahsen-i takvîm yani en güzel sûrette yaratılmış el üstünde bir varlık insan. Ancak böyle bir insanlığın gerekleri var:

Adâlet, hayâ, güzel ahlâk, kulluk, doğruluk, dürüstlük, temizlik…

Bunlara sarıldıkça Allâh’ın yeryüzünde halîfesi olmaya liyâkatli. Lâkin bunların zıddına düştükçe, meleklerin ilâhî huzurda şikâyetlendiği gibi; «kan döküp, fesat çıkardıkça» insanlık, insanlığa vedâ ediyor. Zulme düştükçe, haksızlığa kapıldıkça, utanmaz, arlanmaz, arsız hâle geldikçe, çığırından çıkıyor.

Kapağımızı dolduran manzaralara artık neredeyse âşinâ olduk. İslâm âleminde kan ve gözyaşı oluk oluk akıyor. Artık müslümanın ölüp ölmemesini değil, nasıl ölmesi gerektiğini tartışır gibiyiz! Kimyevî silâhla mı, sarin gazıyla mı, kalleş keskin nişancı kurşunuyla mı şehid edilmesi lâzım!

Her şeyde yüksek insanlık kriterlerine (!) ve gelişmiş toplum standartlarına ulaştığını iddia eden ve bütün dünyaya “uygarlık” satan batı ise, her imtihanda maskesini düşürüyor ve Âkif’in tabiriyle;

“Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar.”

olduğunu bir kez daha gösteriyor. Dünya barışı için kurulmuş, «Birleşmiş Milletler» âdeta bir avuç muktedirin menfaatlerini kollama teşkilâtına dönüşmüş. Fakat sormalıyız:

Vahşi batı, tek dişi kalmış olduğu hâlde nasıl 1,5 milyarlık İslâm âlemini böylesi bir kan gölüne döndürmeye muktedir olabiliyor?

Çünkü fertten aileye, aileden topluma, halktan idareye ümmetin hâli, Rasûl’ünün izinde değil. Öyleyse, her defasında aynı feryat yükseliyor gönüllerden:

İnsanlığa Vedâ!..

Bu ay; istatistiklere, 3. sayfa haberlerine ve hepimizin gözlemlerine yansıyan bir derdi; ailede hazanı, boşanmaların artışını ve parçalanan ailelerden geriye kalan problemleri dosya konumuz olarak belirlemiştik. Suriye ve Mısır’dan gelen yürek parçalayan haberler, kapağımızda dünyanın dertlerini ifade eden bir feryâda dönüştü:

İnsanlığa Vedâ!..

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ;

Demirin terakkîsine medeniyet diyen câhiliyet medeniyetinin, vitrinde cilâlı, mutfakta vahşî tavrını ortaya koyarak; yegâne çareyi tarif etti: Hidâyet medeniyeti…

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi; Cenâb-ı Hakk’ın sevmediği vasıflardan, haddi aşmak, zulüm ve fesâdı anlatarak; «hudûdullâh»a riâyete, adâlet ve ıslaha davet etti.

Mesnevî’nin sır ve hikmet deryasından ise zulmün karanlıklarına, idrak ve basîret ışıklarıyla dikkat çekildi.

Yazarlarımız, ailede yaşanan hazanın sebeplerini ve kışı bahara çevirecek çareleri kaleme aldılar. Toplumumuzun, bütün kesimleriyle beraber; iddiaların aksine dindarlaşmadığı, bilâkis maddiyat ile birlikte batılılaşma temâyülünü artırdığı, mâneviyâtı ihmal edilen yeni nesillerin kurduğu ailelerde yaşananların ferdiyetçilik, globalleşme ve hazcılık gibi problemlerle alâkalı olduğu vurgulandı.

Şiirler, zulmü tel‘in ve mazluma duâ ederken; aile saâdetinin ipuçlarını verdi.

Bu hazan geçecek; arılar gibi çalışanların, rüzgârlar gibi koşturanların, en başta da lütufkâr Rabbe el açanların gayretleri ve niyazlarıyla inşâallah bahar gelecek… O zaman başlığımız biiznillâh şöyle olacak:

«İnsanlığa Merhaba!»
Yüzakıyla…