101. Sayı Takdim

Kıymetli Okuyucularımız,

Tanımak, inanmak, sevmek, sevilmek…

Bunlardan maksat, yaklaşmak ve vâsıl olmak…

Mârifet, muhabbet, îman, tevbe, istiğfar… Bunlar kalbî fiiller. Lisanda kalabilen beyanlar…

Bunlar; fedâkârlıkla, sâlih ameller ile ispatlanmak, tescil edilmek ister.

Çünkü;

Kalp îmân eder, dil ikrar eder, bununla iş bitmez… Bütün vücudu, bütün âzâsıyla insan; kulluğa başlar. Kalbin, dilin ve fiillerin aynı istikamette olması; tutarlı bir insan, takvâlı bir mü’minin tarifi. Fakat tutarsızlık varsa, davranışlar, tercihler, seçimler; kalbin kabul ve kararlarına, dilin ifade ve ikrarlarına uyumsuz ise, o zaman ortada bir problem var. O zaman kul, Hakk’a yaklaşamıyor.

Çünkü Hakk’a yaklaşmak, farz ve nâfile vazifeleri edâ etmeye bağlı.

Niyeti fiile, îmânı takvâya, kabulü tatbikata dönüştürmek, sağlam bir kararlılık ve güçlü bir iradeyle mümkün. Vakti, miktarı belirli ibâdetler bunun için bir talim fırsatı sunmakta…

Ramazan, takvâ mektebi…

Oruç, irade talimi, sabır talimi, fedâkârlık talimi… Neticesi itibarıyla;

ORUÇ; HAKK’A YAKINLIK TÂLİMİ…

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; gerek insanlık tarihi, gerekse İslâm tarihinin hülâsasını; Hakk’a yakınlaştıkça elde edilen huzur ve birlik ile Hak’tan uzaklaştıkça dûçâr olunan tefrika ve perişanlık şeklinde ortaya koydu ve Hakk’a yaklaşmanın tâlimi için, sabır, irade, dirlik, birlik ve huzur için, Ramazan ve oruç iklimini ganîmet bilmemiz gerektiğini vurguladı.

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi, Mevlânâ’dan Sır ve Hikmetler köşesinde; oruç ve orucun ana unsuru olan açlıktaki hikmetlere pencereler açtı. Açlık ile kolaylaşan mânevî gıdalara dikkatimizi çekti.

Geçtiğimiz sayıda ilk kısmı yayımlanan; «Rahmânî ve Nebevî Beyanlarla; Allah Teâlâ Hangi Kullarını Sever» başlıklı makalenin ikinci kısmında da; takvâ, tevbe, temizlik, adâlet, cesaret gibi «muhabbetullâh»a mazhar hasletler misallerle anlatıldı.

Yazarlarımız «irade eğitimi ve oruç» şeklinde özetlenebilecek dosya konumuzu, farklı açılardan ele aldılar. Kamerî takvimin, ilâhî hikmetle her ömürde birkaç kez Ramazân’ı yaz aylarından geçirmesini de ele alan yazarlarımız; iradenin nasıl bileneceği noktasında dînî ve pedagojik tecrübelerini paylaştılar. Kimi, iradeyi güçlendirmede topluluğun faydasına, kimi özgürlük tuzağına düşmemenin önemine dikkat çekti. İradeyi keskinleştirmede en çok üzerinde durulan nokta, fânîliğin ve ölümün tefekkürü oldu.

Şairlerimiz de o müthiş kudreti, iradeyi gönül tahtındaki yerine oturttular. Gerçek zaferin, nefse, şeytana ve kötülüğe karşı kazanılan irade zaferi olduğunun şuuruyla…

Ölümsüz bir hayat için, ölümlüyü elinin tersiyle itebilme iradesini kazanmamız ve kazandırmamız şart.

Yoksa, fânî ve süflî şeyler peşinde, bâkî ve ebedî fırsatlar kaçıyor.

Kaçmasın…

Bu Ramazanlar, Hakk’a yakınlık talimi olan oruçlar, Hakk’a vuslat fırsatları kaçmasın…

İrademizin önünde ne yazın sıcağı durabilsin, ne günahkâr davetlerin harareti…

Nefsin;

“Ama çok sıcak!” itirazına;

İdraklerimiz fısıldasın:

“Fakat cehennem ateşi daha sıcak!”

Yüzakıyla…