Balkan Ziyareti -5- TEKRAR NASİP OLA!..

YAZAR : Mehmet Ali VAR varoglu5@gmail.com

m_ali_var_yuzakidergisi_ocak2016

m_ali_var_yuzakidergisi_ocak2016

ARNAVUTLUK

24 Temmuz 2015 akşamı Arnavutluğa geçtik ve İşkodra Hüdâyî Vakfı’nın İmam Hatip Yurdunda geceledik.

Arnavutluk; tek milleti, üç dîni olan bir ülke. Sözde müslümanlar ağırlıklı. Enver Hoca dîni temelden yok etmiş. Yeminler din yerine millet adına yapılır. Milliyetçi bir millet. Başkenti Tiran, para birimi lek. 1 avro 13 lek. Balkanlarda en çok müslüman Makedonya’da, daha sonra Kosova’da var. Arnavutluk’ta da bulunur ama yaşantı tamamen Akdeniz ülkeleri gibi.

Sabah kahvaltı sonrası vakfın sorumlusu Evans Drishh, Hacı Şeyh Şâmil İmam Hatip Lisesinde 450 erkek, 650 kız olmak üzere 1100 öğrencinin olduğunu, erkek öğrenci pansiyonunda 85 öğrencinin kaldığını, kız lisesinin TİKA tarafından bu yıl yapıldığını, orada eğitimin ilkokuldan başlayacağını, müfredâtın Türkiye’dekine uygun olduğunu, büyüklerin ziyaretlerini anlattı, Kur’ân kursları ve diğer hizmetler hakkında bilgiler verdi. İşkodra’nın diğer şehirlere göre daha dindar olduğunu, 3 yıl önce en başarılı okul seçilip ödül aldıklarını söyledi.

Sabah şehir turunda ilk olarak Rozafa Kalesi’ne gittik. Kaleye çıkmayı gözümüz kesmedi ama rehberimizden; burada bulunan kiliseden camiye dönüştürülen Fatih Camisi’nin yerinin hıristiyan ve müslümanlarca paylaşılmadığını, müslümanların Cuma, katoliklerin de Pazar günleri ibâdet yaptıklarını öğrendik. Kale girişindeki tepeden aşağıya bakınca, ovanın ortasında 1773 yılında Buşatlı Mehmed Paşa tarafından yaptırılan Kurşunlu Cami’nin kubbesinin parıltısı öğle güneşi altında göz kamaştırıyordu. Arnavutluk’un komünist yönetim sırasında ayakta kalan tek camisi olan bu cami, bugün kaderine terk edilmiş gibi.

Otobüsle yaptığımız şehir turunda İskender Bey Caddesi üzerindeki Katolik Katedrali ile Arap şeyhi Zamil Abdullah tarafından finanse edilen ve Türkler tarafından 1996’da inşa edilen Ebûbekir Camii’ni gördük. Caminin çifte minaresi ile katedralin haçı uyum içinde, dinler arası kardeşliği temsil etse de bence varlık yarışı yapıyor. İşkodra’da burayı kurtaran kahramanın heykelini göremeden ayrılıp, başkent Tiran’a geldik.

Tiran’da bütün bakanlıklar bir arada. En büyük caddesi üzerine kurulmuş. Biz gitmedik ama Kule Restaurant’ı meşhurmuş. Yavaş yavaş dönen kuleden bütün Tiran’ı seyretmek mümkün. Burada İtalyanların büyük yatırımları, Türk ve Yunanlıların da gayretleri var. Enver Hoca tarafından, Ruslardan kopyalanan caddeleri geniş ve düzgün. Bir de kalesi var. Güzel çiçekler ekmişler. Evlenenler fotoğraf çektirmeye gitmekte. Kale ve merkezdeki yerler hariç, binalar genelde eski yapı. Arnavutluk’un şu anki Başbakan’ı, buranın önceki belediye başkanı imiş. Evleri farklı renklere boyayarak şehri canlandırmaya çalışmış. Daireler 35 veya 50 metrekare. Buranın yemekleri domuz eti kullanılmış olması şüphesiyle pek güvenilir değil. Saranda ve Vlora deniz kıyısı olan önemli şehirleri.

Tiran’da, otobüsten inip Osmanlı’dan kalma Ethem Paşa Camii’ne geçtik. Ethem Paşa üç gece art arda rüyasında bu caminin yapılmasını görüyor. 25 yılda bitirmiş. Kitâbesinden 1793’te yapıldığını öğrendik. Burada öğle namazından önce nikâh merasimine iştirak ettik. Ülkede önce camide dînî nikâh kıyılıyor, imamın imzaladığı kâğıtla nikâh dairesinde resmî işlemler yapılabiliyor.

Georgius Castriotus (Corc Kastriot) (İskender Bey); Fatih zamanında ordudan kaçarak Krujë Kalesi’ne saklanmış ve isyan eden kumandanlardan biri. Fatih, dik ve çok korumalı bir kale olduğu için burayı çok zorlukla fethetmiş. Fakat Corc Kastriot dağlardan kaçarak deniz yoluyla İtalya’ya geçmiş. Kale şehir olarak bilinir, hâlen turistler ziyaret ederler. Bu zâtın Tiran’da büyük bir heykeli var. Meydanda opera binası ve saat kulesi de bulunmakta.

Saat 17.00’da Arnavutluk sınırından çıkıyoruz. Hedef Makedonya’nın Ohri şehri. Buranın sınır kapısı eski olduğundan nisbeten daha iyi. Diğer sınır kapıları genellikle iki-üç barakadan oluşuyor. Hattâ bazen sınırın girişini bir ülke, çıkışını bir başka ülke kontrol ediyor. Küçük ülkeler olması hasebiyle çok fazla ülkeye giriş-çıkış yapıyoruz. Allah’tan organizatör Ahmet ÖZCAN ve yardımcısı pasaportları toplayıp, mühürletip getiriyor. Ohri’de konakladıktan sonra seyahatimizdeki son ülke olan Yunanistan’a geçiyoruz.

YUNANİSTAN

Yunanistan’ın resmi adı Helen Cumhuriyeti. İngilizce Greece denir. Osmanlı zayıflayınca ayrılan 28. ülke. Nüfusunun % 87’si ortodoks, % 2’si müslüman. Nüfusu yaşlı. Türklerde artma var, onlarda pek fazla yok. Yunanistan’da bulunan bir buçuk milyon müslüman, 1924 ve 1955’teki nüfus mübâdelesiyle oluşmuş. Türklerin yoğun olduğu yer Batı Trakya’dır. Avro geçerli.

Akşam Selânik yakınlarında Sun Beach Hotel’de konakladık. Burası bizim İzmir gibi bir yer. Kordon boyu insanlar tur atıyor. Eskiden çok kalabalıkmış, kriz yüzünden şimdilerde pek insan yok. Burada Selânik’in sembolü Beyaz Kule var. Kanunî zamanında yapılmış, bir zamanlar kale ve garnizon olarak kullanılmış. 1861’de kalenin surları yıkılmış. Balkan Savaşı’ndan sonra Yunanistan’a geçince beyaza boyanmış ama zamanla aslî rengini almış. Mimar Sinan’ın eseri olan kule, 34 metre yüksekliğinde, 60 metre çapındadır.

Mustafa Kemal Paşa’nın doğduğu ev de ziyaret yerlerimizden. Şu an Türkiye bayrağının dalgalandığı yer olan burayı, vaktiyle Ali Rıza Efendi kiralamış, Mustafa Kemal burada doğmuş. 1911’de buradan ayrılmış. Balkan Harbi’nde Yunanistan’a kalınca ev satılmış, Cumhuriyet’in 10. yılında Selânik Belediyesi dostluk nişânesi olarak burayı müzeleştirmiş.

TİKA’nın giremediği Selanik’te kapalı olarak duran Alaca İmaret Camii ve yanındaki depo olarak kullanılan hamamı gördükten sonra Kavala şehrine doğru yol aldık. Buradaki bizden üç kat pahalı Kavala kurabiyelerinden tadıp, satın aldıktan sonra İskeçe’ye hareket ettik.

İskeçe, Gümülcine ve Dedeağaç; Türklerin yeri. Burası vaktiyle 21 günlük cumhuriyet bile kurmuş. Kendilerini temsil eden Türk milletvekilleri var. Üçü devlet tarafından seçilen, üçü de halkın desteklediği… Müftüsü bulunuyor. Halk destekli seçilmiş müftü Ahmet METE ve imamların giderleri Türkiye’den karşılanıyor. Burada 9 cami var, ezanlar mikrofondan okunuyor. Resmî müftüler sadece törenlerde temsil yapmakta. Nikâhlar bunların tasdikinden geçiyor. Eğitim problemi yaşanıyor. Ana sınıfı hariç iki dille öğretim yapılıyor. İsteyen Türkçe isteyen Yunanca eğitim alıyor. Kitaplar Türkiye’den geliyor. Gümülcine’de Gündem, İskeçe’de Millet gazeteleri yayınlanıyor.

İskeçe yakınlarında bulunan Hamidiye Köprüsü’nün yarısı yıkılmış. Üzerinde bulunan Türk bayrağı figürü Yunanlılarca kazınmış. Buraları vaktiyle Şahin Paşa fethetmiş.

İskeçe’de Türk lokantalarında öğle yemeği yedikten sonra buralarda çok bahsedilen trape (soğuk kahve)sini içme fırsatımız oldu ama pek sevmedim. Buradaki Saat Kulesi Meydanı’nda dinlenip, yakındaki Mescid-i Atik’te namazları kıldıktan ve hâtıra fotoğrafları çekildikten sonra, anavatana dönmek için yola çıktık.

Balkan gezisi; yıllardır hasretini çektiğimiz yerleri görme, oradaki kardeşlerimizin durumlarından haberdar olma imkânı sağladı. İkinci, üçüncü sefer gelen arkadaşlarımız bile vardı. Balkanlarda birçok yerde olan «sağ musluktan içersen tekrar gelirsin, sol musluktan içersen bilmem ne olur…» hurâfelerine inanmasak da sularını içtik. Kim bilir belki yine nasip olur…